nsan evladı aidiyetsizlik duygusu ile kıvranıp yanıyorsa, hasret kaldığı bu duygusunu giderme arzusunu sosyal ilişkilere yönelerek giderir ve bu arayış kendisini manevi bir ihtiyaç olarak gösterir.
Aidiyetsizlik, firar eden ruhun ihtiyacı gibi tehazür de edebilir. Bu ruh halindeki insan her şeyden kaçar, geçmişi hatırlatan onun ağır yükünü taşımamak için çırpınır durur. Sık sık yer değiştirir, iş değiştirir, kalıcı ilişkilerde duramaz. Evi yoktur onun, evsiz kalarak kendini koruyabileceğini düşünür. Tüm kalıcı haller ona yalnızlığını ve aidiyetsizliğini hatırlatır.
Diğer insanlarla iyi ilişkileri nasıl kurabilir insan? Ya da iyi ilişkilerin temel prensibi ne üzerine kuruldur?
En temel duygu güvendir. Güvenin istismar edilmemesi, sadakatin gösterilmesi ve her şeyden evvel de dürüst olunması gerekir.
İlişkilerde duyguları bastırmak yerine iletmek en doğru yöntemdir. Bunları bazen verbal bazen de nonverbal iletebilir kişi. Önemli olan ötekinin duygularını hissettiğinde insanın susmaması ve onunla temas kurmasıdır.
Kişinin ketum biri olmasının elbette bir hikayesi vardır ama ketum halinin ona zamanla bir şeyler vermeyeceğinin farkındalığı da zenginliktir aynı zamanda.
Sır küpü olması ve sırlarını paylaşamaması insan ilişkilerinde ciddi aidiyet sıkıntılarını da beraberinde getirir. İnsan evladı ilişkilerinde samimi ve içten olmalıdır. Otantik olan insan iletişim kurmada zorlanmaz.
İfade edilmeyen duygular ilişkilerde nasıl bir etkileşim yaratır?Amerika’da yapılan bir deneyde, birbirlerini hiç tanımayan deneklere 2’nci Dünya Savaşı’nda Hiroşima’ya atılan atom bombasının tahribatı konusunda belgesel bir film izletmişler. Deneklerden film sonrasında kendilerinde oluşan öfke, üzüntü ve tiksinti üzerine duygularını tarif etmelerini istemişler. Deneklerden bazıları izledikleri ve şahidi oldukları acı ve felaket üzerine kendilerinde oluşan olumsuz duyguları ifade etmişler. Araştırmacılar bazı denekleri ötekinin bilgisi olmadan hiçbir şekilde filmden sonra duygularını ifade etmemeleri konusunda tembih etmişler. Deneyin amacı burada ifade edilmeyen duyguların ilişkilere nasıl bir etkileşim yarattığını gözlemlemekmiş.Film sonrasında susan ve hiçbir şekilde duygularını ifade etmeyen çiftlerde etkileşimin hem oldukça zor hem de kısır bir hal aldığını gözlemlemişler.
Otantik olanlarda rahatlama ve etkileşim gayet iyi iken, otantik olmayan ilişkilerde bir tıkanıklık ve duygusal ve sosyal donma hali gözlenmiş. Hiç konuşmayan kişilere karşı bir dostluk kurma girişimi ve motivasyonu oldukça düşük olmuş.
Buradan hareketle insanlar arası ilişkilerde içlerini acıtan ve inciten duyguları olduğunda bunu çekinmeden paylaşmalarını ya da iletmelerini tavsiye eden uzmanlar, özellikle de yas ve matemli ailelerde insanlar arası ilişkilerde bu acının paylaşılmasının olumlu bir etkileşim yaratacağını, paylaşılmayan acı üzerinden matem duygusunun etkili bir şekilde ömrü kısalacağını söylemektedirler.
Bizim Anadolu’da bir söz vardır; “Acılar paylaşıldıkça azalır, sevgi paylaşıldıkça çoğalır.“ Burada temel eylem paylaşmaktır. Özellikle de kendilerini aşırı üzen ve geren meselelerde duygularını tekrar tekrar paylaşan insanlarda daha az depresif belirtiler gözlenmiştir.
Duyuglarınız ister olumlu olsun ister olumsuz olsun paylaşıldıkça, çevenizle olan etkileşiminiz de olumlu anlamda gelişecektir. Bu aynı zamanda kendi değer duygunuzun yükselmesinde ve yaşama karşı iyimser olmanızda sizlere gidilecek bir yol açacaktır.
Bizim toplulumuz yeri geldiğinde hiç tanımadığı bir kişiye bir anda bütün dertlerini dökecek kadar rahat olabiliyor aynı zamanda. Zaten “Memleket nere?“ diye başlayan soru o aidiyet arayışının altında duygularını dökme arzusundan başka bir şey de değildir.
“İnsana zehiri veren de insan, alan da insandır“Hiç unutmam, İstanbul incirli’den Taksim otobüsüne, güneşin batmasına yakın bir saatte binmiştim. Otobüs yanılmıyorsam Avcılar hattıdıydı. Yanına oturmuş olduğum 25 yaşlarında bir genç kulaklık takmış müzik dinliyordu. Ben de kitabımı çıkardım tam okumaya başlarken, genç adam kulaklıklarını çıkardı; “Abi içimi dökecek birini arıyorum, sana dökebilir miyim?“ dedi. Ben de meslekten gelen alışkanlı mı nedir bilmem, “Dök bakalım“ dedim. Başladı ayrılmış olduğu sözlüsünden, gitti çocukluğuna ve uzun uzun anlattı annesini. Babasını sorduğumda, onu küçük yaşta kaybetmiş olduğunu söyledi, sonrada zor geçen askerliğini anlattı. Ardında başlayan aşkını ve üç yıllık sözlüsüyle olan hikayesini. Akşam saati olduğu için trafik sıkışlığından normal seyirde yarım saatte gideceğimiz yol sürdü mü iki saat. Tam İki saat durmadan duygularını anlattı. Ve her anlattığı kelimede hem samimi hem de içtendi.
Konuşmanın sonunda bunları bana neden anlattın diye sorduğumda; “insan insanın sığınağıdır abi“ dedi. Sana içim kaynadı beni dinlersin diye tahmin ettim ve tahminimde de yanılmadım dedi. Ben de evet dedim; “insana zehiri veren de insan, alan da insandır“ dedim.