Çocuklarda ölüm kavramı


Geçen sayıda ‘yas tutmak ve yas ile yaşamak’ üzerine yazmıştım. Bu sefer yasın daha spesifik bir açısı olan ve özellikle de, bir çoğumuzun üzerinde konuşmakta zorlandığı boyutuyla, ‘çocuklarda yası’ ele almak istiyorum. Bu yazımda özellikle çocuklarda ölüm kavramı nasıl algılanıyor ve onlarla bu meseleyi nasıl konuşabiliriz üzerine bir şeyler paylaşmak istiyorum.
Bir çoğumuz kendi özel hayatında mutlaka ebeveynlerini ya da yakınlarını kaybetmiş çocuklarla karşılaşmışızdır. Anne, baba ya da kardeşini kaybetmiş küçük çocuklara, yakınlarının kaybı nasıl anlatılır ya da onlarla konuşurken nelere dikkat edilmelidir gibi konularda donanımlı olmak daima avantajlı bir durum sağlar.
Hepimizi yakından ilgilendiren ölüm meselesi elbette çocuklar için de ayrı bir merak konusudur. Genellikle çocuklar ölümle ilgili evelemeden gevelemeden soruları doğrudan sorarlar. Bu sorularla karşılaşan yetişkinler meseleyle derinden ilgilenip ölümün anlamı ve kendisi ile ilgili belli bir farkındalığa sahip değillerse, zorlanırlar ve meseleyi geçiştirerek atlatmaya çalışırlar. Anne ve babalar çocuklarında ölümle ilgili sorularla mutlaka karşılaşmışlardır. Toplumumuza en klasik şekliyle ölümün ‘Allah’ın emriyle’ ya da ‘Allah’tan geldiği’ söylense de çocuğun içinde bulunduğu yaşa göre bu cevaplar anlamsızlaşır. Çocukta herhangi bir zihin karışıklığı ya da duygu çatışması yaratmadan bu meseleyi konuşan insanların çocuklarda ölüm algısı ve ölüm kavramı üzerine bilgi sahibi olmaları, çocukları içinde bulunduğu yaşa göre uygun bir şekilde aydınlatmalarını kolaylaştıracaktır.


cocuk ve ölüm kavrami-www.haberpodium.chBu meseleyle, özellikle Zürih Çocuk Hastanesi’nde Kemik ilik nakli bölümünde kemik ilik nakli gören çocuklar ve onların ebeveynleri ve kardeşleriyle yaptığım görüşmelerde yakınlaştım. Bu şekilde hem bu insanlardan çok şeyler öğrendim hem de ayrı bir farkındalık kazandım.Özellikle ilik naklinden yirmi gün kadar sonra kritik bir aşamaya gelen tedavide kan hücrelerinin gelip gelmeyeceği ikilemi ya da bilmecesi anne ve babaları çok yakından etkileyen bir süreç olduğunu gördüm. Çocuklarda bu süreci anne ve babalara göre daha farklı yaşadığımı belirtmeliyim. Özelikle sekiz yaşın  altında olan çocukların meseleyi kavramadıklarını ya da anlamadıklarını düşünen biz yetişkinlerin çok yanıldığına şahit oldum. Anne ve babaların özellikle bu aşamada daha çok kabus görmeleri ve uyku problemleri yaşamaları klinik görüşmelerinde bu meseleyi daha yakından irdelememize sebep oluyordu. Çocuklar ‘ölümün nasıl bir şey olduğunu’ ve ‘öldükten sonra nereye gidiyoruz?’ diye sorduklarında cevabını da onların içinde bulundukları yaşa göre ve ailenin inanç dünyasınıda dikkate alarak cevaplamada itina gösteriyorduk ekip olarak. Anne ve babalar evdeki diğer çocuklarla bu meseleyi konuşmakta oldukçe zorlanıyorlardı. Her şeyden önce yapılmaması gerekenlerin başında çocukların korkmalarına ve zihinsel bir çatışmaya sebep olabilecek durumlara itilmesine engel olmak gelmekteydi. Bazı anneve babalar bizlere bu meselenin diğer aile bireyleriyle konuşulmasına izin vermemelerine da şahit oldum. Doğal olarak onlardaki bu savunma refleksi tamamen koruma duygusuyla ile ilgiliydi. Ama bu meselede onları her zaman korumak mümkün olmuyor, çünkü ölüm denen olgu hergün hayatımızda karşılaştığımız bir gerçeklik ve acımasız şekilde vurup gidiyordu. Ölümle başedemeyen çocuklar değil, biz yetişkinleriz. Çocuklar aslında yetişkinlere göre ölümle daha iyi baş etmektedirler, yeterki onları bu konuda doğru bilgilendirelim ve aydınlatalım. Her ne kadar psikiyatristler çocukluk yaşlarında ebeveynlerini ya da çok sevdikleri yakınlarını kaybedenlerde sonraki yıllarda depresyon olasılığının yüksek olacağını ya da diğer birçok ruhsal bozukluklara zemin hazırlayacağını söyleseler de bu her zaman doğru değildir. Ebeveynlerin oluşturuduğu boşluğu gideren sevgi ve şefkat dolu bir ilişkilerin bu çocukların hayatlarında ayrı bir önemi vardır.Yakınlarını kaybetmiş çocuklarda şu husulara dikkat edilmelidir;
Çocuğun yaşına göre kayıp haberi hemen verilmeyebilir. Özellikle küçük çocuklarda bu haberin hemen verilmesinin manası da yoktur. Ancak bu süre çok uzatılmamalıdır da. Mesela iki hafta gibi beklenilen bir süreden sonra, bu haber çocuğun en yakını olan kişi tarafından (burada bir uzman desteği de alınabilir) verilmelidir. Her şeyden önce ölen kişinin bir daha gelmeyeceği vurgulanmalı ve onun hayatında onun daima yanında olacağınızı ve bu süreci beraber yaşayacağınızı, ona onun yalnız olmadığını anlatmalısınız. Her şeyden önce kendi yaşadığınız yası çocuktan gizlemeyin, ölen kişi üzerine konuşmaktan da çekinmeyin. Kaybedilen kişiyle yaşadığınız anılardan tutun da gördüğünüz rüyalara kadar her şeyi paylaşın. Yaşanılan ölümden dolayı çocuğa korumacı davranmayın, ya da onun her istediğini ona yaşatacağım diye her şeye göz yummayın. Kısacası özel muamele ile onu koruma altına almayın. Günlük hayatın normal ritmi içinde ilişkinizi doğal yaşamaya ve devam ettirmeye itina gösterin. Genellikle 2-3 hafta gibi bir zaman zarfında durum zaten olağan haline kavuşacaktır. Özellikle altı yaşı küçük çocukları cenaze merasimine götürmeyin. Çocuklardan yetişkinlerdeki gibi bir yas tutmasını beklemeyin, mesela neşeli olmalarını, canlı ve hareketli oyunlar oynamalarını yargılamayın. Ölüm konusunu çocuk açtığı zaman kapatmayın ya da geçiştirmeyin. Çocuklar 3 yaşından önce ölümü zihinsel olarak algılayıp bir yerlere yerleştiremezler. 3 yaşından evvel anne ya da babasını keybetmiş bir çocuğa bu haberi vermeniz onda kesinlikle olumsuz etki bırakacak diye korkmayın. Yaratılan yeni koşullar uygun ve iyiyse yaşı küçük çocuklarda derin bir iz bırakmaz. Çocuklar onların eksikliğinden kaynaklanan yerini doldurcak birine bu yaşlarda daha kolay ve hızlı adapte olurlar. Yerini dolduran bu kişinin çocuğun duygusal ve bakım ihtiyaçlarını aynı düzeyde karşılaması yeterli olacaktır.


Bazıları ölümü çocuklara ölen kişinin uzun bir yolculuğa gidişi olarak tarif ederler. Burada gidilen yol ne kadar uzun olursa olsun, çocuk daima gidenin tekrar geleceği konusunda bir beklenti içinde olacaktır. Bundan dolayı ölümü bir seyahate ya da çıkılmış bir yolculuğa benzetmekten kaçının. Ya da ölen kişinin yaşlı olduğunu ve ya hasta olduğu, ‘zaten yaşlı biriydi’ ya da ‘zaten hastaydı’diyerek geçiştirmek de doğru değil. Çocuklar genç birinin öldüğüne şahit olduklarında bu argumanın yetersizliği karşısında çelişki yaşayacaklardır. Ya da hastalık eşittir ölüm çıkarması yapacaklardır. Genellikle yedi ve sekiz yaşlarından sonra çocuklar izledikleri filimlerden, duydukları sohbetlerden gözlemleyerek, ölümün hastalıkla ve yaşlılıkla ilgili durumlarda daha sık olduğunu kavrarlar. Bu yaşlardan sonra onlara hastalık ya da yaşlılıktan kaynaklı ölümleri anlatmak daha doğrudur. Yaşları dört ile altı arasında olan çocuklara ölümü uyku hali olarak tarif etmeyin. Ters tepki yaparak çocuk uyumaktan korkabilir ya da uyku problemleri yaşayabilir.Ayrıca ölümü çocuklara ‘Allah onu çok seviyordu, yanına aldı’ gibi cümlelerle de anlatmayın. Ya da Cennet ve Cehennem gibi kavramları kullanarak öbür tarafı tarif etmeye çalışmayın. Biliyorsunuz bu konuda en son 2016’nın Nisan ayında Mersin Müftülüğü görevlileri Gazi Anaokulu’ndaki 4-5 yaşındaki çocukalara ‘Değerler Eğitimi’ altında cenneti öve öve bitirememişler, küçük çocuk eve gidip annesine, “Ben ölmek istiyorum. Ölüp cennete gideceğim. Çünkü cennet çok güzelmiş” deyince ortaya çıkmıştı olay. Bundan dolayı o inancınızdaki ‘Allah’ın sadece sevdiklerini cenette aldığını’, ‘bütün çocuklarında cennette yeri olduğunu’ gibi düşüncelerinizi bu yaşlardaki çocuklara zarar vereceğini aklınızdan çıkarmayın.Çocuklar aslında ölümden korkmazlar, ölümün bir sonucu olarak yalnız kalmaktan korkarlar. Çocukların bu yalnız kalma korkusu bazı ebevynler tarafından süistimale uğrayabilir. Mesela onları ölümle ya da ölmekle korkutarak terbiye etmek tamamen ters tepki verir. Bazı cocuklar ölümle ve yaşamla ilgili çok soru sorarlar, bunlarda genellikle ‘emniyet duygusu’ zayıf çocuklardır. Bu tür emniyet duyguları zayıf olan çocukların sorularına cevap aramak ve bulmak onları rahatlatır. Bundan dolayı da bu tür soruları olan çocuklardan dolayı gereksiz yere telaşlanmayın ve sorulan soruların arkasındaki temel sebepleri öğrenmeye çalışın. Gerisi kendiliğinden gelecektir.