Çağımızın en yaygın ruhsal sıkıntısı olarak insana musallat olan Depresyon’a dair ne biliyoruz? Genellikle kulaktan dolma bilgilerle depresyonun ne olduğuna dair bilgilerimiz onu anlamamıza yeterli mi?
Depresyon: çağımızın en yaygın hastalığı
Depresyon genellikle sinsice gelişir. Depresyona girmiş insanlar çoğunlukla bunun farkına geç varırlar. Genellikle bu konuda temel bazı bilgileri edinmede yarar vardır. Depresyon hayatın karanlık kısmına aittir. Işığın bol olduğu ortamda onu görmek zordur.
Depresyon sadece günümüze ait bir olgu değildir. Depresyonla ilgili metinlere ve tanımlamalara tarihsel metinlerde de karşılaşıyoruz. Her dönemde uzmanlar bu rahatsızlığın nasıl meydana geldiğine dair cevaplar aramışlardır.
Analitik Psikolojinin temellerini atan İsviçreli ünlü Psikiyatrist Carl Gustav Jung (1875-1961) bundan 100 yıl önce Depresyonla ilgili şu tanımlamada bulunmuştu:
‘Depresyon siyahlara bürünmüş bir kadın, O göründüğünde onu görmezden gelemem. Onu masama davet eder ve bana söyleyecek neleri var, merakla dinlemek isterim’.


İnsan depresyonda olduğu zaman bunun bazı belirtilerini hisseder, ama bu belirtileri tam olarak neden yaşadığına dair sorgulamadığı zaman, depresyon olup olmadığı konusunda bir fikir geliştiremez. Çoğunlukla depresyonda olan kişi değişmez bir şekilde değersiz olduğuna inanır. Yapılan bir araştırmaya göre depresif hastaların %80’inden fazlası kendilerinden hoşnut değildirler. Klasik psikanalatik teorinin kurucusu FREUD’un ‘Yas ve Melankoli’ eserinde şöyle bir değinme yapar: bir hastanız değersiz olduğunu, başarısız olduğunu söylüyorsa, kesinlikle doğruyu söylüyordur. Sonuç olarak terapistin danışanının bu görüşüne katılması gerekir ve bu doğrultutda terapide adımlar atılmalıdır. Örneğin bu katı düşünce tarzının olumsuz duygusal ve davranışlara sebep olacağı gerekçesiyle, yapılması gereken ilk şey; değersiz olduğunu kendine söyleyip durmayı durdurmaktır. Bu yaklaşım başlangıçta danışan açısından gerçekçi olmasa dahi, bunu ısrarla devam ettirerek terapi süreci boyunca danışanı positif yükleme safhasıyla beraber yeniden yapılandırma sürecine götürüldüğünde değerli olduğunun farkına zamanla varacaktır. Unutmadan bu örneği verirken, hatırlatmakta yarar var: tek başına değersizlik duygusu depresyon teşhisi içinde yeterli değildir.

Depresyonun tedavisi önemlidir
Depresyonu ciddiye almak zorundayız. İntihar vakalarının üstü kazındığında karşımıza çoğunlukla depresif belirtiler ya da depresyon çıkmaktadır. Depresyonun tedavisinde ilaçlı yöntemin yanında psikoterapi yöntemide önemli bir yere sahiptir. Yapılan bir araştırmada sadece antidepresanlarla ilaçlı tedavi görenlerde depresyon belirtilerinin çok çabuk (6 ay) azaldığı gözlenmiş. İlaçsız tedavi olarak psikoterapi uygulandığında bu sürenin daha uzun (12 ay) olduğu gözlenmiş. İlaçlı terapide düzeldikten sonra kısa zaman zarfında depresif belirtilerin yeniden geldiği gözlenmiş. Üçüncü grup hem ilaçlı hem de takviye olarak psikoterapi almış. İlginç olan bu yöntemin etkili olmasının yanı sıra, ilaçlaar bırakıldıktan sonra bir çok denekte depresif belirtleri tamamen kaybolmuş ve bir daha gelmemiş.
Depresyonun oluşumunun mutlaka bir hikayesi vardır. Önemli olan bu hikayeye kulak vermektir. Hayatımıza girmiş depresyonun geliş sebebini anlarsak tedavideki ilk önemli adımıda atmış oluruz.
‘Utancın’ tedavisi
Toplumuzda depresyona girmenin ahlaki olarak ‘ayıp’ olduğu ya da ‘utanılacak’ bir hastalık olduğu konusunda maalesef geniş bir kanaat var. Bundan dolayı bir çok insan depresyona girdiğinde bunu gizlemekte ya da kabul etmemektdir. 2012 yılında İsviçre’de yapılan bir araştırmaya göre depresif hastaların %35’i hiç bir şekilde tedavi görmemekte ya da destek almamaktadırlar. Depresyon ruhun sızlamasıdır. Nasıl ki dişimiz apse yapmış olduğunda, antibiyotik tedavisi ya da kök tedavisi olmadan iyleşmiyorsa, depresyonuda ruhun bir anlamda iltihaplanması olarak görülebilir. Nedense organik hastalıkları tedavi etmede çoğunlukla daha rahat adımlar atarken, ruhumuz sızladığında aynı refleksleri göstemiyoruz. Depresyonun tedavisini yapmayarak en çok zararı sadece kendimize değil, en yakınımızdaki sevdiklerimize yapıyoruz aslında. Depresyonda olan insaların en büyük sıkıntılarından bir diğeride dört duvarı paylaştıkları yakınlarıyla iyi bir iletişim kuramamlarındadır. İletişim çatışmalarının arkasında depresif ruh hali önemli rol oynamkatadır.