Eklenmiş Aileler ya da Patchwork-Aileler


20 yüzyılın en önemli gelişmelerinde biride hiç şüphesiz 68 hareketidir. Bu hareketin etkileri bugün batı toplumunda hala sürmektedir. Özellikle batıda sosyolojik açıdan 30 bin yıllık tarihe sahip olan aile modelini kökten değişime uğratmıştır. II. Dünya savaşı sonrasında kapitalist sistemin ideolojik propagandasının temsili olan resmi klasik aile modelinin köküne adeta dinamit yerleştirerek karmaşık aile modellerine geçişi sağlamıştır. 


Peki nedir bu modeller? 

Çocuğunu yalnız yetiştiren anne-çocuk ve baba-çocuk aileler; komünal anlayışların oluşturduğu geniş aileler; bakıcı aileler; çocukların bakım için hafta arası büyükebeveynlere verildiği aileler; eşcinsellerin evililik yaparak evlat edinmeyi hedefledikleri yasal zeminler ve artan boşanmalar sonucu eklenmiş ailelerin çoğalarak gelişmesi gibi yeni oluşumlar. Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar, her altı aileden birinin eklenmiş ya da patchwork dediğimiz ailelerden oluştuğunu gösteriyor. 


Özellikle batı avrupa ülkelerinde yetmişli yıllardan itibaren boşanmaların artmasıyla beraber yeni beraberliklerin getirdiği bir sosyolojik olgu olarak eklenmiş aileler kendi içinde bazı kazanımları sunarken bazı zorluklarıda beraberinde getirmektedir. 


Bugün normal ailenin tanımını yapmakta zorlandığımız dönemi yaşıyoruz. Buna rağmen anne-baba-çocuk modeli tüm bu değişimler içinde kendi geçerliliğini hala korumaktadır. Yetişkinler birbirlerine farklı partnerler bulup yeniden bir birlikteliği yaşamaya koyulduklarında, kendi çocuklarına olan sorumlulukları ve görevleride devam etmektedir. 


Sanki yüzyılımızda oluşmuş gibi algılansada aslında eklenmiş aileler yüzyıllardır değişik toplumlarda uygulanan bir modeldir. Tarihin belli dönemlerinde savaşlarda eşlerini kaybedenlerin hayatlarını yeni biriyle birleştirdiklerinde çocuklarınıda yanlarına alarak yaşadıkları bu birliktelikler eklenmiş aile modelinin kendisiydi zaten. O dönemlerde bu birlikteliklerde yaşanılan sıkıntılar üzerine günümüzde olduğı gibi yazılıp çizilmediği için çocuklarında bu yeni ailelerde nasıl etkilendikleri üzerine bilgilerede sahip değiliz. Çocukların o dönemlerde hayatın getirdiği sıkıntılara sorgusuz sualsiz kabğl etmeleri gerekiyordu. Devlet denen aparat o dönemlerde günümüzde olduğu gibi koruyucu bir görevi üstlenmediği için bu çocuklar açısından yeni koşullara ayak uydurmaktan başka yol bırakmıyordu. 


Eklenmiş aile ne demektir ?

Bu ailelerdeki eşlerden biri ya da her ikisinin de önceki beraberliklerinde çocuklarınında olduğu, yeni ilişkiye başladıklarında eski ilişkilerindeki çocuklarınıda aynı çatı altında yaşamaya başladıkları birlikteliklerdir. Bazı durumlarda bu çiftlerin yeni başladıkları bu ilişkide de kendi çocuklarıda dünyaya gelebilir. 

Günümüz koşullarında eklenmiş aileleri oluşturan bireylerin tümü ya da bir bölümü boşanma, ayrılık, maddi ve manevi sıkıntıların getirdiği travmalardan geçerek yeni bir birliktelik oluşturmada daha karmaşık bir durumlada yüz yüzedirler. 

Eklenmiş ailelerde, her kişi bu eklerden birini temsil ederler. Bu eklerin her biri kendi içinde bir bütün olmakla beraber her bireyin kendine ait farklılıkları vardır. Herkesin kendine ait bir hikayesi vardır. Bu eklerin nasıl bir birliktelik oluşturacağı kendi resorslarına (özkaynaklarına) bağlıdır. Her birey bu birliktelikte sorunlara yapıcı çözümler bulma, iyi bir iletişim kurma, empati yapma, iyi niyet haliyle yeni bir hikayenin oluşumunda katkıda bulunurken bu yeni ilişkide kendi eteğindikini döker. Yani kendi özkaynakları ne ise onu katarak bu birlikteliği ilişkinin lehine çevirmeye çalışır. Bunu başarabilen çiftler eklenmiş ailenin zorluklarının üstesindende rahatlıkla gelebilirler.  


Eklenmiş ailelerde atılacak bazı adımların ta baştan doğru atılmasıyla ileride yaşanılacak sıkıntılarında az olmasına katkı sunacaktır. Öncelikle her eklenmiş aile kendine has nitelikleriyle başka ailelerle kıyaslanmamalıdır. Her ik itaraf çocuklarını birliktelikleri konusunda haberdar etmekle yükümlü olmalıdır. Hiç bir çocuk kendi anne ve babasından vazgeçmez. Bu birliktelikte yetişkinin olduğu kadar çocuğunda kendine has bir hikayesi vardır. Her çocuk kendi hikayesiyle gelir bu ilişkiye. Her çocuk kendi anne-babasının ayrılık hikayesinde, belli bir çatışma ve tartışmaya şahit olarak gelir, anne ve babasının arasındaki diyaloğun devam edip etmediği, ebeveynlerin ayrılık sonrası neler yaşadıklarını bilirler. Ayrılık sonrasında kim evi terk etmiştir, kim ailenin diğer üyelerinden nasıl bir destek almış ya da nasıl dışlanmıştır gibi bir sürü karmaşık faktörlerin olduğu bir geçmişten gelir her çocuk. Uzmanların gözlemlerinde en ideal şartlarda bile çocuğun, anne ve babanın ayrıldıktan sonraki yaşama alışması ortalama en ay bir-iki yıl sürdüğü görülmektedir. Çocuklar anne ya da babalarının yanlarında yeni bir partner görmekten hoşlanmayabilirler. Çocuğun yaşı ne kadar küçükse anne ya da babasının ona ait olması bir o kadar önem arz etmektedir. Bu dönemlerde çocuklarda güven duygusu sarsıntıya uğrar, özelliklede ayrılık çok tartışmalı ve karşılıklı suçlayıcı bir ortamda yaşanmış ise, çocuklar bu dönemde duygularını dile getirmek yerine susmayı tercih ederler. Çocuk büyüdükçe anne/babasının yeni partnerini kabullenme olasılığı artar. Bazı çocuklarda bu durum kendi öteki ebeveynine karşı sadakatsizliği gibi algılanabilir ve ihanet etmenin getirdiği bir suçluluk duygusuna dönüşebilir. Çocuk anne/babasının partneriyle iyi anlaştığında, onunla hoş bir etkinlik yaptığında diğer ebevyne ihanet ettiği duygusuna kapılabilir. Bu durumlarda çocuklar inişli çıkışlı bir ruh hali içine girebilirler. Yeni ebeveynlerin bu durumlarda yaklaşımları yapıcı olmalı ve çocuğa bu yeni çatı altında kendi öz anne ve babalarıyla ilişkilerinin kaybolmayacağı, bu ilişkilerin korunacağı duygusu verilmelidir. Yetişkinlerin çocuklara karşı yaptıkları en büyük hatalarından bir de onların hiç bir şeyi anlamadıkları üzerindir. Mesele hiç de öyle değildir aslında. 


Eklenmiş ailelerde diğer önemli bir konuda çocuklar arasındaki dengeyi sağlamak üzerine kuruludur. Eşlerden her birinin kendi çocuğu varsa, aile içinde yeni dengeleri oturtmakta daha da zorlanabilirler. Ayrıca yeni çiftlerin kendi çocuklarıda olursa, işler daha da karmaşık bir hale de gelebilir. Her şeyden önce eşlerin kendi aralarında bir görev paylaşımı yapmaları ve kimin hangi işlerden sorumlu olduğu tespit edilmelidir. Evde yaşayan her bir çocuğunda bir görev paylaşımı içinde üstüne düşen bir görevi olmalıdır. Bu süreci evin yaşantısına herkesin bir şeyin kattığı duygusuyla yaşanması, onun bütünün bir parçası olduğu düşüncesine götürmesini sağlamınız önemlidir. 

Eşler birbirlerinin çocıklarına anne ve baba olamaya çalışmamalıdırlar, her çocuğun kendi biyolojik anne ve babası vardır, alınacak tüm kararlar çocuğun biyolojik anne ve babasına bırakılması en doğru tutumdur. Bu yeni oluşumda dengeler ne kadar iyi sağlansada zaman zaman sorunların yaşanmasıda bir o kadar kaçınılmazdır. Çocuklar özellikle ergenlik çağlarında öfkeyle saldırganlık arasında duygu ve davranışlar gösterebilirler. Böyle durumlarda onlara soğukkanlılıkla yaklaşmak, onların neler hissettiğini anlamak ve kendinizin ne hisettiğini onlara aktarmak, duygu durumunuzu bildirmek ve onların duygularını anlatmalarına imkan tanımak gerekir. Onların üzüntülerini, hayal kırıklıklarını bir biçimiyle dile getirmeleri öfkeyle karışık olabilir, her söyleneni bir hakaret olarak algılamamak önemlidir. Böyle durumlarda yetişkinler öncü rolünü üstlenip olumlu sonuçların alınmasında rol oynamalıdırlar. Bazı durumlarda yetişkinlerin kendi çocuklarını kayırmaları söz konusu olabilir. Bu tutum özünde hiçbir zaman sorunu çözmez ve çözüm odaklı bir tutumda değildir. Alınması gereken tutum hakkaniyet içinde herkese eşit ve saygınlık içinde durmaktır. 


Genellikle toplum içinde üvey anne ve üvey babaların yanında büyüyen çocukların geleneksel aile yapılarında büyüyenlere oranla daha sorunlu olacaklarına yönelik düşünceler hakim olsada, bunun böyle olduğuna dair kesin kanıtlar yoktur. Asıl önemli olan bir ailenin ne olduğu değil, nasıl olduğudur. Bir ailede yaşanılan ilişkilerin bireyleri destekleyici ve bireyler tarafındanda desteklenen bir ilişkiye dönüşmesi geliştirici olabilir. Bu tür ailelerde yaşayan bireylerin dış dünya ile iletişimi daha açık olur ve dış dünyaya uyum sağlama becerisini güçlendirir. Çok sorunlarla karşılaşan bu bireylerin sorun çözme becerileride gelişir. Bu tür eklenmiş ailelerde iyi bir iletişim külütürü geliştirildiğinde bireylerde sorun çözme, empati kurma, arabuluculuk yapma, isteklerini erteleme gibi bir çok sosyal becerilerde beraberinde gelişebilir. 


Eksilerek değil, eklenerek çoğalmak dileğiyle ...