Humoral patoloji teorisi ya da dört sıvı kuramı


Millattan evvel, Antik Yunan ve Roma filozofları ve hekimlerince insan bedeninde hastalıklarla ilişkilendirilen dört bedensel unsura dayalı bir teori olarak geliştirilen ‘Humarol Patoloji’, islam felsefesindeki karşılığında ahlat-ı erbaa olarak yer almıştır. Humarol yunanca ‘beden sıvısı’ anlamına gelmektedir.
Makro-kozmos olarak tanımlanan ve evrende bulunan dört elementin, mikro-kozmos olarak tanımlanan insandaki karşılığıdır ahlat-ı erbaa.
Bu teoriye göre, evrende bulunan dört element; hava, su, ateş, toprak, insanda kan-balgam-safra-sevda (kara safra) olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer bir deyişle dört hılt denmektedir. Bazı hastalıklarda bu dört sıvının az ya da çok olması önemli rol oynamaktadır. Bu anlayış 17 yy. sonlarına kadar Batı Avrupa tıp biliminde de benimsenmiş, teşhis ve tedaviler bu yönteme göre yapılmıştır.

Dört Sıvı Kuramının şematik tasviri



Hava

Ateş

Su

Toprak

Dört sıvıKanSarı SafraKara SafraBalgam
OrganKalp- AkciğerKaraciğer-ödDalak-midebeyin
MevsimiİlkbaharYazSonbaharKış
Yaş dönemiÇocuklukGençlikErişkinlikYaşlılık
Fiziksel özelliğiNemli-sıcakKuru-sıcakKuru-soğukNemli-soğuk
TadıTatlıAcıEkşituzlu
ZamanSabahÖğlenİkindiAkşam
KarakteriSıcakkanlıÖfkeliİçine kapanıkSoğukkanlı
TedavisiKuru, sıcak ilaçlarNemli, soğuk ilaçlarNemli, sıcak ilaçlarKuru, soğuk ilaçlar


Tarihçesi
Dört sıvı kuramı Antik Yunan’da kuşkuculuk akımının ivme kazanmasıyla beraber, bilgiye ulaşmanın imkansızlığından bahsederek, hayvan türleri arasında insan türünün üstünlüğünden ve ayrı bir konumundan hareket eden filozoflar, insanların kendi içinde dahi birbirlerine benzemediklerini, ruh, mizaç, kişilik bakımından çeşitlilik gösterdiklerini vurgulamışlar ve bu mesele günümüze kadar da hem tıbbın hem de felsefenin temel konusu olmuştur.Tarihi hikayesinde Antik Yunan’da Hipokrat’a karşılaştığımız Hümoral Patoloji, Aristo felsefesinin de temelidir aynı zamanda. Hümoral Patoloji modeli ve anlayışı eski Mısır’a kadar gitmektedir. Eski Mısır’da hekimler o dönemlerde hastalık nedeni olarak insan bedenindeki kan, kara ve sarı safra ve balgamın kirlenmesinden kaynaklandığını, bundan dolayı da oluşan bu hastalıkların tedavisinde bu kirli sıvıların bedenden arındırılmasıyla (kan almak, müshil vermek) mümkün olabileceğini öne sürmüşlerdir.
Hekimlerin babası Hipokrat (MÖ. 460-377) kendi döneminde Yunanistan’ı, Anadolu’yu ve Mısır’ı dolaşmış, Anadolu’nun kuzey kesiminde hekimlik yapmış, sonrasında İstanköy adasında hekimlik mesliğini devam ettirmiştir. Ve yaşlandığında Yunanitan’ın Larissa kentinde vefat etmiştir. Kendi döneminde temel hastalıklar kuramını geliştirmiş, ‘Corpus Hippocraticum’ eserinde yanlış beslenme sonucunda sindirilemeyen bazı artıkların bedende atılamayarak hastalıklara sebep olduğunu belirtmiştir.




Bu kuramın kurucuları insanları hem psikolojik hem de bedensel olarak farklılıklar gösteren bir varlık olarak kabul ederek, bu düşünceye göre bir takım hastalıkları bu dört sıvının bedendeki dengesine göre oluştuğunu, genellikle de dengenin bozulmasıyla açığa çıktığını ve buna göre sınıflandırmışlardır. Vücutta var olan iki sıvı, kan ve sarı safra, bir çok hekim tarafından o dönemde kabul görürken, buna karşın diğer iki sıvı kara safra ve balgam varsayımsal kabul olarak görmüş ve melaine khole’yte phlagma olarak adlandırılmıştır.
Hipokrat kendi eserinde evreni oluşturan dört temel unsuru şöyle tanımlar; hava sıcaktır, toprak soğuktur, su nemlidir, ateş kurudur. Bedendeki dört sıvıyıda şu organlarla doğrudan ilintilidir; kalpte kan, beyinde balgam, karaciğerde sarı safra ve dalak ve midede kara safra oluşur. Bu teoriye göre insanın yediği-içtiği gıdalar bedende bu dört maddeye dönüşürdü. Mevsimsel olarak da bazı sıvılar vücutta harekete geçer ve çoğalma/azalma eğilimi gösterirdi.
Daha sonrasında Galenos (MS. 129-215) adlı Bergamalı hekim hipokratın bu teorisini geliştirerek bu dört sıvının tipolojisini/sınıfını oluşturdu.
Galenos’a göre birinci sıvı kan, sıcak ve cana yakın kişileri çağrıştırıken, sarı safra flegmatik yani yavaş hareket eden, uyuşuk ve miskinleri tarif ediyordu. Kara safra daha çok melankolik yani üzgün ve durgun insanları gösterirken, balgam kolerik kişileri yani çabuk kızan, çabuk tepki gösteren insanlara aitti. Galenos ve Hipokrat’ın bu kuramı On yedinci yy sonlarına kadar kullanıldı.



Bugün tıbbın geldiği gelişimi dikkate alarak, o dönemin bir çok eksikliği olduğunu unutmamalıyız. Her şeyden önce anatomi eksikti, vücudun yapısı üzerine çok az şeyler biliniyordu. O dönemin gerçekliği gözlem üzerine dayalı idi. Nihayetinde de doğanın iyileştirici gücünü kullanarak tedaviler yapılıyordu. O dönemlerde acıyı dindirecek yöntemlere başvurularak, tedavide müshillerden, açlık perhizinden, kan akıtılarak rahatlama yollarına başvuruluyordu. Şifalı kaplıcalar, sıcak sular, masaj, arpa suyu,şarap, bal enfüzyonları önerilmekte ve uygulanmaktaydı. O dönemin hekimi daha çok ağrıyı dindirmeye yönelik çalışırken, ümit ve teselli vererek de insanları ruhen güçlendiriyorlardı.Günümüz açısından dört sıvı kuramının artık pek kullanılır bir yanı yok. Yine de eski dönemin kendi koşulları içerisinde insanların yaşadıkları bedensel ve ruhsal sıkıntıları anlamakta ve tedavi etmekte hekimlerin verdikleri çabaların değerinin bilinmesi ve bu anlayışın yüzyıllarca benimsenmesi günümüzde uygulanan tedavilere de temel oluşturmaktadır.

Dört sıvının bugün dünyanın bazı bölgelerinde halen bir tedavi yöntemi olarak terk edilmediğini düşünürüm bazen.
Bazı danışanlarım evlerinde yaşlı büyüklerin bir şifacı olarak bazı hastalıkları iyileştirdiklerini, onların da genellikle kan akıtma, sıvıları dengeleme yollarına başvurarak kendileriden önceki büyüklerinden aldıkları bu bilgiyi aktarmaya devam ettiklerine şahit oldum. Bütün bu bilgi birikimi modern çağın hızına ayak uydurmakta zorlandığı için kayıt altına alınamamakta ve kaybolmaktadır.