Neden psikoterapi?

Önce Psikoterapinin tanımıyla başlayalım. Yunanca ‚”therapeuein”, “iyileştirmek” ya da “iyileşmek” anlamlarına gelir, bundan dolayı psikoterapi “ruhun iyileştirilmesi” ya da “ruhun iyileşmesi” anlamına gelir. Uzman bir terapistin danışanın iyiliğinin hedeflendiği sosyal bir uygulama yöntemi, hayatın zorluk ve sıkıntılarıyla baş edebilme becerisinin geliştirildiği bir buluşmadır. Bu buluşmada karşılıklı güvene dayalı bir ilişkinin kurulduğu, eğitimden geçmiş bir terapistin desteğiyle danışan olumlu ve kaygılı hallerinin, güçlü ve zayıf yönlerinin sebeplerini anlamaya çalışır. Yaşanılan ilişkilerdeki ızdırap ve yeti kaybının dindirilmesinde hayal kırıklıklarının yarattığı tahribatı gidermede, gidilen ve yardım alınmasında uzman bir kişinin elinin altındaki bilimsel teknikler ve kendi yaşam felsefesininde katkılarıyla sunduğu tedavi biçiminde batı toplumunda “Psikoterapi” denmektedir.
Her ne kadar psikoterapi çok teknik bir kavram gibi algılansa da, Anadolu insanının çok benimsediği o dertleşme kültürünün bir batı versiyonudur desek pek yanlış olmaz. Buradaki dertleşmenin ana ekseni çözüm odaklı olmasındadır. Benim için psikoterapi çözüm odaklı dertleşmenin ta kendisidir.
Psikoterapi sadece psikiyatrik rahatsızlıkların iyileştirilmesinde seçilen bir adres değildir. Psikoterapi günümüzün “modern” insanının kimlik karmaşalarında, ahlaki çatışmalarında veya insanlarla yaşanılan ilişkilerdeki, zorluklarında konuşulduğu bir yerdir. Ruhun yaşadığı sıkıntıları gidermede sadece beynin kimyasını değiştiren tıbbi ilaçlar yetmemektedir. İnsan ruhunun gerçek ihtiyacı yaşamsal meseleleri içinde barındıran hakiki muhabbettin kendisidir. Kişinin kendine ve etrafa yabancılaşmasını ilaçlar giderememektedir. İlaçlar insanın yaşadığı sıkıntıları gidermede “koltuk değneklerinden” öteye gitmemektedir.
Terapinin büyüleyici yanlarından biride insana ait gizemli dünyaya dalarken, beynin labirentlerinde dolaşıp, her insanın içinde kendine ait bir alemin olduğunu öğrenmesidir. Her insan kendine has hikayelerden bir tanesidir. Terapide bu hikayeler dile gelir. Terapiye insanlar çok farklı sebeplerden dolayı giderler. Kimileri kendi iç dünyalarına inerek o karanlık alana ışık tutarak karanlıkla yüzleşmek isterken, kimileri de sadece hikayelerini dinleyecek birilerini aralar. Her ikidurumdada önemli olan ana unsur, terapide yaşanılacak ilişkinin kendisidir. Terapinin gerçek etkisi ve faydası karşılaşılan ortamdaki karşılıklı samimiyet ve sahici bir ilişkinin kurulmasıyla mümkündür. Burada terapistin donanımı ve hayata bakış felsefesi ayrı bir önem arz etmektedir.
Günümüz insanı psikoterapiye daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bir çok insan zamanını bilgisayar karşısında, ellerindeki smart telefonlarla geçirirken, internetteki sanal cemaatlerle iletişim kurarak geçirmektedir. Bu yeni ilişki şekli yeni iletişim modellerinin gelişimine sebep olmaktadır. Günümüz insanıyla artık gerçek manada iletişim kurmadan konuşmak, bedenini bir yerlere götürmeden muhabbet etmek mümkün olabiliyor.
Sanayi toplumunun yarattığı yalnızlık, yabancılaşma ve rahatlık, insanları kendi çıkarlarını korumaya yönelik tutumlara, küçük hesapların peşinde koşturan, duygusal olarak körelmiş bireyler olarak merhamet duygularını rafa kaldırmış, acımasız bir hayat sürdürmeye itmiştir.
Maddiyatın tüm hatlarıyla önemsendiği ve insan hayatının temel ihtiyacıymış gibi dizayn edilmiş bu kapitalist düzende, öncelikli olarak kişisel ilişkiler, aile hayatı ve bireyin duygusal gelişimi ilk vazgeçilenler arasında girmektedir. İlk merhametsizliği modern insan aslında önce kendine yapıyor. Kendine yönelik başlattığı bu merhametsizlik ötekine empatinin azalmasına sebep oluyor. Merhamet ve empatiden uzaklaşmış insanın dünyası daha da derin bir mana krizine girerek, “başarıya” endekslenmiş hayat tarzları yaşamın ana amacı olarak yerini almaya başlıyor. Sığınılan başarılar yaşanılan krizleri atlatmada bir placebo etkisi olarak karşımıza çıkıyor. İnsan dünyaya fırlatılışının gerçek maksadını unutuyor ya da bu maksadı çözemiyor. Psikoterapi insanın içine düştüğü bu mana krizini anlamasına yardımcı olurken, hayatın bütün acımasızlığına kabul getirilmesini sağlarsa, merhamet ve mana dolu bir yaşamın kurulmasında ilk adımların atılmasınıda sebep olabiliyor. Hayatı sürdürürken neşe kadar hüzünü, hoşnutluk kadar ızdırabı, güven kadar korkuyu, sadakat kadar ihaneti de kabullenmenin yaratacağı yerdir psikoterapi.

isvicre'de saglik, isvicre gündemi, www.haberpodium.ch


Psikoterapide iyileştirici önemli unsurlardan biri de ilişkinin kendisidir. İnsanın insana dayalı bir ilişkisinin üzerine kurulmuş bir karşılaşma olarak psikoterapi, bireylere davranışların, düşüncelerin ve duyguların daha anlaşılır hale gelmesinde yardımcı olan ruh biliminin temel prensibleriyle hareket eden bir disiplin olmasıylada ayrı bir öneme sahiptir. İnsanın insana verdiği ızdırabı dindirmede sığınılan mekandır aynı zamanda. Her psikoterapi belki de bu etkiyi yaratmayabilir, ama özünde duygusal olarak yüklü bir güven ilişkisi, bir iyileştirme ortamı, sezgisel manada can kulağıyla meseleleri dinleyen rasyönel bir tedavi yöntemidir.İnsan günlük hayatta bir yakınıylada dertleşir, ama o dertleşmede eksik olan taraf ruh biliminin yerleşmiş bazı ilkelerinin eksikliği ve profesyonel tutumdur. Psikoterapi profesyonel bir meslek olarak, sağlam ve güvenilir ilişkilerin yaratıdığı alandır.
Bir çok danışanım psikoterapide yapılan muhabettin en iyi tarafının konuşulanların bu dört duvar arasında kalacağı duygusu olduğunu belirtmiştir. Evet herkesle konuşabilirsiniz, ama asıl mesele herkesle konuşabilmek değildir. Asıl mesele güvenebilmektir. Psikoterapist sır saklayan ve saklılık ilkeleriyle çalışan bir uzmandır.
Bu yazımla toplumda psikoterapiye olan ön yargının kırılmasını hedeflerken, herkese gerçek manada derleşebileceği bir yol arkadaşı ve can dostu diliyorum.