Rezilienz; dayanıklılık, direnç ve metanet


Resilienz kavram olarak latince resilire, ruhsal direncin güçlülüğü anlamına gelmektedir.
Buhranlı dönemlerin üstesinden gelmiş birisinin kırılgan olmaması, direnç geliştirmesi ve zor koşulların üstesinden gelmede belli bir becerinin gelişmesine ve donanıma sahip olmasına neden olabilmektedir. Bir yetimhanede büyüyen her insan evladı, yaşadığı koşullardan dolayı başarısız, silik olacak diye bir kural yok zaten bu hayatta. Bilakis bu koşullarda yetişmiş birisi hayata karşı hem fiziksel hem de duygusal olarak daha dayanıklı ve metanetli olabiliyor.
Peki bugünkü yazımız açısından resilienz kavramını neden irdeleme ihtiyacı duymaktayım?
Bu kavramın özellikle göçmenler ve göç koşullarında büyümüş insanlar için önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Zor koşullardan bahsedilecekse, yerinden yurdundan edilmiş insanların çektiği zorluklar, hem duygusal hem de fiziksel açıdan bu koşulları yaşamamış insanlara nazaran daha fazladır ve hayata tutunmak adına türlü türlü çareler üretmektedirler.

www.haberpodium.ch

Bir çoğumuzun tarihten bildiğimiz ünlü simalar vardır. Mesela ünlü piyanist Johann  Beethoven(1740 -1792). Beethoven’ınannesi frengi hastası. Yedi kardeş daha var ve kendisi son evlat. Bu çocukların üçü sağır, ikisi kör, birisi de zeka engelli. Ya da Fjodor Dostoyevski(1821-1881). Sarhoş bir baba, yatılı okullarda geçen bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücedele eden bir dahi. Ya Franz Kafka(1883-1924)… Altı çocuktan ilki, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor. Üç kız kardeşi Nazi zulmünde ölüyor. Baskıcı ve geçimsiz bir baba. O ise hep yalnız ve hüzünlü. 13 yaşında iken annesi ölüyor ve okula gidemiyor. Hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. Kendisi bir kitap kurdu. Bu kadın, Virginia Woolf(1882-1941). Bu liste böyle uzayıp gider…

Son yıllarda resilienz kavramı psikoterapide bizlerinde kullandığı bir tanımlama ya da izah yöntemi olarak da önemli yer işgal etmektedir. Çoğunlukla yapılan gözlemlerde özellikle fakirlik içinde büyüyen çocukların 3’te 2’sinde yetişkin yaşlarda sadece ekonomik sıkıntılarla boğuşan değil aynı zamanda ciddi sosyal ve psikolojik sıkıntılar geliştirdikleri dikkatleri çekmektedir. Emmi E. Werner, Elder, Haan, Moriatz ve Toussing (1971) gibi araştırmacılar yaptıkları çalışmalarda fakirlik içinde büyüyen çocukların 3’te 1’inde ise yetişkin hayatlarında oldukça başarılı oldukları gözlenmiştir. Bu başarı durumunu araştıran yazarlar resilienzolarak tanımlamışlar.
“Her kim zaafiyetleriyle yüzleşirse ancak güçlü olabilir“kuralı psikoterapide kaçınılmaz bir süreç olarak işlenir. Sıkıntılardan bunalmış insanlar çıkış yolu yaratmada bir çok yönteme başvurarak çözüm üretmeye çalışır. Terapideki amaç hastanın resilienz durumlarının açığa çıkarılması ve olumlu yönlerinin vurgulanması ile harekte geçirilerek kişinin lehine dönüşecek tutum, davranış ve düşünceleri güçlendirerek değişimine sebep olmaktır. Böylelikle kişiler sürekli tekrarladıkları olumsuz düşünce ve davranışlara mesafe alırlar ve çözüm odaklı tutumlar geliştirirler.
Resilienz konsepinde kişinin kendinde olan ait öz kaynaklarından (ressourcen) beslenir anlayışıyla, mesela onun karakteristik özellikleri olmakla beraber öz becerisi ve yeteneği dikkate alınır. Herkes bohçasındakini önce dökmelidir kuralıdır bu. Dış faktörler olarak içinde büyüdüğü kültür, yetiştiği ortamda kendine örnek olmuş rol modelleri sorgulanır. Kişinin çocukluğunda beslendiği ‘dış kaynaklar’ onun aynı zamanda kendi kaynaklarınında temelidir. Mesela bir babanın baba olarak maddi yönden çocuklarına verebileceği çok şeyleri olmasa bile, geçmişinden almış olduğu ve verebileceği manevi değerleri onu ilişkisinde anlamlı hale getirebilir. Kendi çocukluğunda yardımlarına kimlerin en çok geldiğini kimlerden daha çok destek aldıklarını ve bunun karşısında nelerin sunulduğu sorgulandığında beceriler ve yeteneklerde ortaya çıkmaya başlar. Buralardan edinilmiş donanımlar ileride karşılaşabilecek risiko faktörlerine karşı nasıl dayanılabileceği ve metanetli olunabileceği üzerine ip uçları verecektir.

www.haberpodium.ch

İki aşamalı olan resilienz farkındalığı bir taraftan teşvik amaçlı uygulanır ya da hedeflenirken, diğer taraftanda varolan öz donanımın ya da deneyimin nasıl kullanılacağı üzerinedir. Teşvik boyutunda daha çok bir insanın güçlenmesinde kişinin nasıl donanımlı bir hale gelebileceği üzerine çalışılırken, diğer boyutuylada var olan donanımın ya da deneyimin etkin bir şekilde nasıl kullanılacağı üzerine kurulur.
Bazı insanlar ömürlerini sahip oldukları becerileri ve yetenekleri maalesef unutararak ya da farkında olmayarak geçirmektedirler. Bu kişilere sahip oldukları değerleri ve becerileri hatırlatmak ya da göstermek bazen inanılmaz olumlu etkileşime sebep olabilmektedir. Zorlukların pişirdiği insanlar dayanıklı ve metanetlidirler, ama bazen de bir o kadar yorulmuşlarıdır. Yorgun olduklarını onlara hatırlatmak ya da söylemek bile onlara bazen o kadar iyi gelmektedir ki, dinlenmeleri için kendilerine zaman ayırmalarına sebep olmak onlara yapılmış güzel bir iyiliktir. Terapide yaptığımız iyliklerden biride budur.
Her anlamda insanlar daima yaşadıkları zorluklarla nasıl baş edebilecekleri üzerine daima içini dökecek birilerini arar ya da birilerine danışırlar. İnsanın etrafında bu tür ilişkilerin olması bir kazanımdır. Önemli olan bu tür kazanılmış ilişkilerin kıymetini bilip korumaktır. Aynı zamanda kişinin kendisi de bir başkasına uzanan bir ele dönüşebilir. Bundan dolayı, etrafınızdaki her insanı iyi inceleyerek, çıkar gözetmeden yaşantınızda sizlere çare olabilecek ya da sizlerinde çare olabileceğiniz birisi olduğunuzu unutmamanızı tavsiye ederim.


www.haberpodium.ch

Meseleyi toparlarsam, göçmenler açısından bakıldığında, bazılarının tüm zorluklara rağmen geldikleri Avrupa ülklerinde belli bir başarıya ulaşabilmişlerse, bu bir tarftan kendi donanımlarıyla olmakta diğer taraftan da disiplinli çalışıp başarıya giden yolda yılmadan ilerleme arzularındandır.Göçmen çocukları gittikleri ülkede akranlarına göre daha başarılı olmak istiyorlarsa iki ya da üç katı daha fazla çalışmak zorundalar. İçine girdikleri bu sistem insanları acımasız bir yarışa sokmakta. Çocuklar çocukluğunu yaşamdan itildikleri bu sistemden şikayetçiler. Sorun ve sıkıntılar şikâyet ederek ortadan kalkmıyor maalesef. Sisteme girenler sistemin parçası oluyorlarsa ve yaşadıkları sıkıntıları unutuyorlarsa, bunun sebebi bir yerde bir şeyleri iyi hesaplamamamızdandır. Daha insani, daha merhametli ve adaletli bir dünya yaratmak herkesin ortak arzusu ise, o halde bu unutulmayacak bir şekilde bir yerlere yazılmalıdır derim.